Kanal 7 ekranlarından tanıdığımız Doç. Dr. Mustafa Karataş, Yeni Şafak Gazetesi'ndeki 'Rahmet Damlaları' adlı köşesinde "Hz. Peygamberin Şemaili"ni yazdı. Peygamber efendimizin fiziki olarak dengeli bir vücuda sahip olduğunu, Hz. Ali (r.a) ve Ahmet Cevdet Paşa'dan örnekler vererek, kaleme aldı.
İşte Karataş'ın bugünkü yazısı:
Allah Rasulü Hz. Muhammed (a.s)'in sîreti kadar sûreti de güzeldi. Hz. Peygamber dengeli bir vücuda sahipti. Onun görünüşünde insanı rahatsız edecek bir şey yoktu. Boyu, saçları, başı, burnu, gözleri, sakalı, dişleri, boynu vs. her şeyi düzgün ve dengeliydi. Hz. Ali (r.a) kendisine Rasulullah (a.s)'ın beden yapısı sorulduğunda Sevgili Peygamberimizin fizikî özelliklerini şöyle anlatmaktadır:
Rasulullah (a.s) ne son derece uzun ne de son derece kısaydı, o, orta boyluydu. Saçları, tam düz olmayıp, biraz kıvrımlıydı. Şişman olmadığı gibi yüzü tamamen yuvarlak da değildi ve rengi kırmızıya çalan beyazdı. Gözleri kara, kirpikleri uzundu. Mafsal kemikleri ve omuzlarının arası iriydi. Avuçları ve ayakları dolgundu. Yürüdüğü vakit, yamaçta yürüyormuş gibi sert adımlar atardı. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi. İki omuzu, arasında Peygamberlik mührü vardı; zira o, Peygamberlerin sonuncusuydu. Gönlü cömert ve aksanı en düzgün kişiydi. Gayet yumuşak tabiatlı, muaşereti de soylu idi. Ansızın gören (heybetinden) ilk anda ondan çekinir, fakat tanıdıkça onu daha çok severdi. Kendisini tanımlayan kimse, 'Ne ondan önce ne de ondan sonra asla bir benzerini görmedim' derdi.' '
Hz. Peygamber'in şemâiliyle ilgili rivayetleri en güzel bir biçimde derleyen Ahmet Cevdet Paşa onun fiziki özelliklerini şöyle anlatıyor:
'Rasulullah (a.s)'in mübarek vücudu güzel, her azası birbirine uygun, boy ve posu gayet düzgün, alnı, göğsü, iki omuzlarının arası ve avuçları geniş, boynu uzun ve her şeyi ölçülü; gümüş gibi saf; omuzları, pazuları ve baldırları iri ve kalın, bilekleri uzun, parmakları uzunca, elleri ve parmakları kalınca idi. Mübarek cildi ise ipekten yumuşaktı.
Aşırı olmamak üzere büyük başlı, hilal kaşlı, çekme burunlu, oval yüzlü idi. Kirpikleri uzun, gözleri kara ve güzel, büyücek ve iki kaşının arası açık, fakat kaşları birbirine yakındı.
O Yüce Peygamber, parlak gül renginde, yani ne çok beyaz ne de esmer olmayıp, bu iki rengin ortası gül kırmızısına benzer beyaz, nurani ve berrak olup, mübarek yüzünden adeta nur parlardı. Dişleri, inci gibi parlak ve ışıl ışıl olup, söylerken ön dişlerinden nur saçılır; gülerken mübarek ağzı, şimşek gibi ışıklar saçarak açılırdı.
Vefat ettiği zaman saçı ve sakalı henüz ağarmaya başlamış; saç ve sakalında yirmi kadar beyaz kıl vardı.
Duyu organları fevkalade sağlam ve kuvvetli idi. Pek uzaktan işitir ve kimsenin göremeyeceği yerden görürdü. Hülasa en güzel ve müstesna surette yaratılmış bir mübarek varlık idi. Onu ansızın gören kimseyi bir sevgi kaplar, O'nunla sohbet eden ve görüşen kimse, O'na can-ı gönülden tutulur ve âşık olurdu. İnsanlardan kim hangi derecede saygıya layıksa ona göre davranır; akrabalarını da görür ve gözetir, onlara da ikram eylerdi. Ancak akrabası da olsa onları, diğer ashabından ayrı tutmaz ve farklı muamele etmezdi.
Hizmetçilerini pek hoş tutar; Kendisi ne yer ve ne giyerse, onlara da onu yedirir ve onu giydirirdi. Son derece cömert, eli açık, herkese iyilik eder, ikramda bulunur, şefkat ve merhametle davranır, affetmeyi ve bağışlamayı sever, hem cesur hem de yumuşak huylu idi. Verdiği sözde durur, her zaman doğruyu söylerdi. Sözün özü, ahlakının güzelliği, zekâsının keskinliği ile bütün insanlığın üzerinde ve her türlü övgüye layık idi. Yeme ve giyme hususunda yoksulluk derecesinde yaşar, her şeyde aşırı olmaktan uzak dururdu.'
Hz. Peygamber çeşitli renk ve desenlerde elbiseler giymiştir. Ancak onun daha çok beyaz renkli elbiseleri tercih ettiğini biliyoruz. O toplumda diğer insanların giydiği kıyafetleri giymiş, elbisenin temiz ve yırtıksız olmasına dikkat etmiştir. Ayrıca kendisine getirilen hediye giysileri de kullanmıştır. Yün, keten ve pamuklu giysiler giymiş ancak ipek kumaştan yapılmış elbiseleri kullanmamıştır.
Resûlullah (a.s) daima güzel kokar, saç ve sakalının bakımına son derece dikkat ederdi. Sakalını hiçbir zaman dağınık bırakmamış, bunu başkaları için de hoş karşılamamıştır. İtikafta olduğu zamanlarda bile başını mescidden odasına uzatarak hanımlarına saçlarını yıkatmıştır. O saçını ve sakalını kontrol etmek için ayna kullanmış, gözlerine sürme çekmiştir. Öte yandan çirkin olacağı için sadece tek ayağa ayakkabı giyilmesini de yasaklamıştır.
Bu haber toplam 67 defa okundu