Bu konuda her türlü katkı sağlayabileceklerini ifade eden Görmez, "Ancak bizim de bunun için bazı şartlarımız var. Öncelikle bilimsel bir altyapı oluşturulmalı. Çünkü bir imamın mesleği basit bir iş değildir. Türkiye’de bu eğitimin içerisinde, imam hatiplerde, ilahiyat fakültelerinde dini bilgilerin yanı sıra fizik, matematik, felsefe ve pedagoji dersinin verildiği 11 yıllık bir eğitim vardır. Müftü yahut vaiz olmak isteyenler buna ilaveten üç yıllık bir eğitim daha alıyorlar." dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Avusturya’nın en çok satan gazetesi Die Presse’ye konuştu. Röportajında Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı hizmetleri hakkında bilgi veren Diyanet İşleri Başkan Görmez, Diyanet’in yurt dışına din görevlisi gönderme amacının o ülkelerde yaşayan Müslümanları siyasi etki altına almak olduğu iddialarını reddederek, "Modern zamanda, bir devletin kendi insanları üzerinden bir başka ülkeye etki etmek isteyeceğinin düşünülmesini yanlış buluyorum. Eğer bir devlet bir diğerine barışçıl bir şekilde yardım etmek istiyorsa, bu bir nüfuz etme girişimi olarak görülemez. Asıl amacı yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza talepleri doğrultusunda din hizmeti sunmak olan Başkanlığımızın diğer Müslüman topluluklarla olan ilişkisi onların bizim bu hizmetlerimizden yararlanmak istemesiyle sınırlıdır. Bu, asla orada yaşayan diğer Müslümanları etki altına almak değildir." diye konuştu.
"ENTEGRASYON İÇİN İMAM YETİŞTİRİLMEZ"
Die Presse muhabirinin Avusturya’ya gönderilecek imamların o ülkede yetiştirilip yetiştirilemeyeceğini sorması üzerine Başkan Görmez, "Öncelikle şunu ifade edeyim ki, entegrasyon için imam yetiştirilmez, imam din hizmetlerinin icrası için yetiştirilir. Bu konuyu yalnızca Avusturya için değil, tüm Avrupa için düşünmek gerekiyor. Avrupa’da yaklaşık dört milyon Türk vatandaşımız yaşıyor ve 20-30 yıl boyunca hiç kimse onlarla ilgilenmedi. Bu kişiler kendi derneklerini, camilerini kurdular ve fiilen hiçbir uzman kişi bulunmadığından Diyanet İşleri Başkanlığına başvurdular. Biz de söz konusu devletlerin makamlarıyla yaptığımız işbirliğiyle bu hizmetleri kendilerine sunduk. Her Avrupa ülkesi eğer istiyorsa bizim prensiplerimizi dikkate alarak bizzat imamlara eğitim verebilir. Biz bu konuda her türlü katkıyı sağlarız. Ancak bizim de bunun için bazı şartlarımız var. Öncelikle bilimsel bir altyapı oluşturulmalı. Çünkü bir imamın mesleği basit bir iş değildir. Türkiye’de bu eğitimin içerisinde, imam hatiplerde, ilahiyat fakültelerinde dinî bilgilerin yanı sıra fizik, matematik, felsefe ve pedagoji dersinin verildiği 11 yıllık bir eğitim vardır. Müftü yahut vaiz olmak isteyenler buna ilaveten üç yıllık bir eğitim daha alıyorlar. Eğer Viyana’da bu şartlar sağlanabilirse, o zaman bunu desteklemeye hazırız."
Avrupa’da din eğitimi konusunda birtakım yanlış algılamaların da bulunduğunu kaydeden Görmez, "Avrupa’da iki hata yapılıyor. Bazıları Katolik üniversitelerinde hızlıca kurulmuş bölümlerle imamların eğitilebileceğine inanıyorlar. Katolik üniversitelerin içinde imam eğitimi olması mümkün değil. İkinci hata ise bu konunun bir entegrasyon meselesi olarak görülmesidir. Hâlbuki burada inanç özgürlüğü ve dinî vecibelerin özgürce yerine getirilmesi söz konusudur." dedi.
"VAAZLARDA TOPLUMLA BARIŞ İÇİNDE YAŞAMALARI GEREKLİLİĞİ ANLATILIYOR"
Yurt dışında yaşayan vatandaşların kimliklerini kaybetmemek için gayret göstermeleri ve aynı zamanda bulundukları toplumla uyum içinde yaşamaları gerektiğini ifade eden Başkan Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığının bu noktada entegrasyonu desteklediğini söyledi. Son 10 yıldır, yurt dışında görevlendirilen imamların yabancı dil bilen ve ülkenin kültür bilgisine sahip olan adaylar arasından seçilmesine özen gösterildiğine dikkat çeken Başkan Görmez, yurt dışında yaşayan vatandaşlara kimliklerini korumaları konusunda şu önerilerde bulundu: "Camilerde verdiğimiz vaazlarımızda iki konuya vurgu yapıyoruz. Birincisi, insanların kendi öz kimliklerini korumaları gerektiğidir. Hiçbir kültür bir başka kültür içinde asla kaybolmamalıdır. Bu durum diğer toplumun zenginliğine katkı sağlar. İkinci önemli nokta ise Türklerin toplumla barış içinde yaşamalarının gerekliliğidir. Türkler anadillerini unutmamalı, ama yaşadıkları ülkenin dilini mümkün olduğunca iyi şekilde konuşmalılar."
Bu haber toplam 69 defa okundu