Kendimize yetememe durumu var. Kısalan zaman mı yoksa zamanın kayıpları bize başka mı? Bir telaş ve bir koşturmaca içinde nasıl yapsak, neler etseydik, niçin böylenin derdini düşünür haldeydiz.
İç huzuru yansıtmadığımız sebeplerimiz, herkeslerden saklanan zaman zaman bir yüzümüz ve kimselere açıklanmasından hoşnut olmadığımız tereddütlerimiz var. Bazen zamanın mübarek olduğunu bile inkar eder, işimize gelmiyor diye söylemediğimiz laf kalmaz. Kısaca zamandan acı alırız. İş zamanla bitseydi.
Altın çağ, beklenen ve özlenen belki. Onun çatısı içinde hiç telaşımız olmadan hareket edebilseydik keşke. Üzerimize kul hakkı olmuş yığınla olayları zamanla sıfırlasaydık keşke.
Şimdi kimle sohbet etsem, aynı memnuniyetsizlik. "Eskiden zamanımız vardı, şimdi yok!" diyor herkes.
Dün güzel şehir İstanbul için, kökleri 2.Beyazit'a uzanan yazar Mario Levi'nin anlamlı sözleri damga vurdu. "Zaman ve mekan içinde bir başka şehirsin sen, herkes değil tasavvuf derinliği olanda seni çözer, dünyanın en güzel şehirlerindensin" diyerek ifadelendirdi. Çok haklı. Öylesine
coşkulu bir ortamki bu koca şehir ayrı bir etki bırakıyor üzerimizde.
Zaman mı kısaldı, zamanlar mı? Ara ara sormak lazım kendimize bu soruyuda. Plansız veya programsız değil. En ufacık şeyleri bile hesap ederek yaşamalıyız. Suçu bazen başkasına atmak çok kolay. Zamana suçu atanlar, birgün gerçekten yanılabilirler. Biz yanıldıklarını görüyoruz. Bunu gerçek tarihimizi anlatan kitaplarımız hep söylüyor.
Belki de zaman yine hepimizin bildiği gibi yaraları saran en iyi ilaç. Zamana haksızlık etmeden, acele karar vermeyelim. Bu sefer inanırsanız diyor geçmiş, zaman kazandıracak...
Aynur Ayaz - Haber 7 [email protected]